Ana Sayfa | Yardim/SSS | RSS Feed | Iletisim

Önceki Başlıklar

45. Bölüm Senaryosu (flower98) -- 15. kısım eklend...
Replik ve Yorumlarla 44. Bölüm (Ebru Karaca)
Replikler (44. Bölüm)
44. Bölüm (Videolar)
44. Bölüm
"Bodrum Bodrum" - Mini Senaryo (flower98) -- 4. kı...
Setten Görüntüler - Cine5 "Dizi Magazin"
Replikler (43. Bölüm)
43. Bölüm (Videolar)
43. Bölüm
 

45. Bölüm Senaryosu (tarik_naz) -- 6. kısım eklendi --

Mayıs 19, 2007

Aşağıdaki senaryo Dizifilm.com forumu üyelerinden tarik_naz'a aittir. Dizinin gerçek senaryosuyla bir ilgisi yoktur.



1

Naz: Hayatımda bugüne kadar gördüğüm en iyi ve en muhteşem insanla tanışmamın şerefine. Biliyor musun sevgili arkadaşım bugün benim hayatımın en güzel günlerinden biri

Bu söz zaten endişeli olan Tarık’ı biraz daha endişelendirmiştir. Naz’ın gördüğü ve tanıştığı kişi Tarık Tekelioğlu olamazdı. Peki neden Naz böyle bir söz etmiş, bu kadar mutlu olmasındaki sebep neydi?

Tarık: hepinize afiyet olsun.
Netice: nereye Tarık, hani yemek?
Ümit: valla Alfonso bu hayatta bir kere görülen bir şey bence kaçırma.
Tarık: yok, benim gidip dinlemem lazım.

Tarık müştemilata doğru gider. Naz da oturduğu yerden

Naz: belki yemeği beğenmemiştir hala.
Netice: olur mu öyle şey, biraz önce oturmuştu masaya, gidin çağırın çabuk.
Ümit: ben çağırırım.

Naz hemen hareketlenir ve ayağa kalkıp Ümit’in kalkmasını engeller.

Naz: sen otur ben çağırırım.

Vahi birden endişelenir. Ümit de aynı endişe ile babasına bakar. Ama Naz çoktan gitmiştir.

Tarık: oğlum tarık bütün suç sende. Babanın Naz’ı takip ettiğini biliyosun hala Naz’a randevu veriyosun. Ah baba ah, ben Naz’ı Tarık Tekelioğlu’ndan uzaklaştırmaya çalışıyorum, sen daha da yakınlaştırıyosun.
Ayna: hahahaha bu daha ne ki, yakında gözü benden başka kimseyi görmeyecek.
Tarık: demek öyle, merak etme seni zaten göremeyecek.

Tarık sinirle aynayı yerinden söker, arkasını döner ve yere fırlatıp kırdığı sırada Naz kapıdan Tarık’ın aynayı kırdığını görür.

Naz: ayyyyy

Naz gözlerini büyültüp, korkuyla içeri girer.

Naz: ne yapıyosun Tarık. Niye kırdın aynayı?
Tarık: çünkü orda durdukça sinirlerim geriliyo.
Naz: aaaa ayna kırmak uğursuzluk getirir derler.
Tarık: ama orda durdukça da cinlerimi getiriyolar.
Naz: suratında falan da bi kusurun yok, neden bu ayna kompleksi anlamadım. Dur ben temizleyeyim şurayı.

Naz banyoya doğru giderken Tarık gitmesine engel olur.

Tarık: gerek yok ben temizlerim.
Naz: sana da iyilik yapmaya gelmiyo valla Tarık.
Tarık: ama en mutlu gününde sana iş yaptırmak bana yakışmaz.
Naz: neden öyle diyosun, bak en mutlu günümde yemek yaptım.
Tarık: ona da şaşırdım zaten
Naz: neden?
Tarık: sen “çok mutluyum” dedikten sonra, ben de seni mutlu eden kişinin şimdi yemeğe davet edeceğini ve birazdan gelip seni alacağını düşünmüştüm.
Naz: hayır yemeğe davet edilmedim.
Tarık: sen davet etseydin o zaman, hazır yemek de yapmışken. Hatta o gelmiyosa sen onun yanına gitseydin bi bahaneyle.

Naz kafasını biraz eğip hafiften gülümser.

Tarık: gülümsediğine göre aklından geçti böyle bişey.
Naz: (gülümseyerek) evet
Tarık: peki buraya neden geldin?

Naz tekli koltuğa doğru gider ve oturur. Tarık hala ayaktadır.

Naz: ya tarık bir şey soracam sana? Otursana

Tarık da yattığı kanepeye oturur.

Tarık: evet.
Naz: yaa aslında düşüncelerimde eminim ama yine de sana sormak istedim.
Tarık: neyi?
Naz: en son ne zaman kan verdin?
Tarık: (şaşırmıştır) ne?
Naz: kan, kan, bildiğimiz kan işte.
Tarık: ıııı Türkiye’ye gelmeden önce, İtalya’da sağlık kontrolü sırasında vermiştim. Yaklaşık bi sene oldu.
Naz: ne kadar sıklıkla kan verdin orda?
Tarık: sporcu olduğumuz için vücudumuzu dengede tutmalıyız. O yüzden 4-5 ayda bir kan verirdik.
Naz: 4-5 ay di mi?
Tarık: evet, normali de o zaten.
Naz: kaç litre peki?
Tarık: (gülümseyerek) litre mi?
Naz: evet, 2-3 litre falan mı?
Tarık: (gülerek) saçmalama naz, 2-3 litre kan versem şuan şu (eliyle ayna parçalarını) cam kırıkları gibi olurdum.
Tarık: (içses) (cam kırıklarına sinirle bakarak) aslında şimdi tüm kanını alacaz deseler razıyım.
Tarık: (naz’a dönüp ) hayrola 2-3 litre kan veren tanıdığın mı var?
Naz: yaa.. bugün tanıştım.
Tarık: dur tahmin edeyim. Tarık Tekelioğlu. (gülmeye başlar) anlaşıldı neden seni sürekli ektiği, adam kanı verdikten sonra şu cam kırıkları gibi oluyodur.
Naz: ya ne gülüyosun, ben de inanmadım zaten. Ha günde 2-3 litre kan verme, ha benzini bitmiş arabayı çaldırma. Ne farkı var. Ayrıca senin şu aynayla ne alıp veremediğin var sürekli onunla örnek veriyosun?
Tarık: (gülerek) yok bişey, aynayla benim aramda.

Naz yerinden kalkıp gitmek için ayaklanır

Naz: o zaman ben aynayla aranıza girmeyeyim, netice halam seni yemeğe çağırıyo onu söylemek için gelmiştim.

Naz tam gidecekken

Tarık: kim söyledi bunları?
Naz: neyi?
Tarık: 3 litre kan verme işini
Naz: Hulusi Amca

Tarık, naz’ın yanına doğru gider

Tarık: hala anlamadın mı?
Naz: neyi?
Tarık: otur da anlatayım

Naz geri döner ve tekrar koltuğa oturur. Tarık da aynı yerine.

Naz: evet seni dinliyorum
Tarık: sence şimdiye kadar gördüğü yerde bi kaşık suda oğlunu boğacak bi kişinin bir anda tavır değiştirmesi mantıklı mı?
Naz: nasıl yani?
Tarık: aslında bunu söylemem benim haddime değil ama söylemek zorundayım. Senin bu oyuna alet edilmene daha fazla göz yumamam.
Naz: oyun mu?
Tarık: Dün filiz aradı. Ve hulusi amca’nın oğlunu bulmak için seni takip ettiğini söyledi.

Naz birden kaşlarını çatar. Ama;

Naz: şimdi anladımmm, neden bugün buluşma yerinde saatlerce benimle beraber oğlunu beklediğini. İyi de neden böyle bişey yapsın ki, benimle olan bağlantısını nerden biliyo, aramızın bozuk olduğunu nerden biliyo?
Tarık: seven insanın yapamayacağı şey yoktur.
Naz: ne?
Tarık: Sadri diyorum. Biliyosun ayşe’ye aşık ve ayşe’ye kavuşabilmesi için tek yol hulusi amca’dan geçiyo. Tabi hulusi amca da bunu kullanıyo. Sadri, tarık tekelioğlu’nun nerde olduğunu biliyo. Hulusi amca da bunu biliyo. Büyük ihtimal Sadri söyledi.
Naz: tabi yaa. Hulusi amca da oğlunu melek gibi gösterip, aramızı düzeltmeye çalışıyodu.
Tarık: aynen öyle
Naz: peki ya kredi meselesi, o da mı yalan.
Tarık: maalesef. Sadri’nin bana söylediğine göre tarık tekelioğlu o imzayı atarken çok zorlanmış ama mecburiyetten atmak zorunda kalmış.
Naz: peki geri nasıl verildi bizim kredimiz. Daha doğrusu kim verdi?
Tarık: hulusi tekelioğlu
Naz: neeee?
Tarık: evet o.
Naz: baştan anlatsana bana şunu.
Tarık: hepsini mi?
Naz: bildiğin kadarını
Tarık: yani hepsini
Tarık: (içses) oğlum tarık, dikkatli ol, şimdiye kadar iyi götürdün, sonunda bi pot kırıp işi berbat etme.
Naz: hadiii
Tarık: tamam. Şimdi hulusi amca’ya stend takılınca, bankanın başına tarık tekelioğlu geçti.
Naz: onu ben de biliyorum.
Tarık: ama gizli gizli işleri yürüttüğünü biliyo musun?
Naz: gizli mi?
Tarık: evet.
Naz: neden gizli?
Tarık: adam her yerde oğlunu arıyo, bulduğu yerde boğacak “ sen benim paralarımı nasıl çarçur edersin” diye. O yüzden babasından habersiz bankayı idare etmiş. o sırada da kredi iptalleri gelmiş. Mecbur imzalamak zorunda kalmış. Hulusi amca bi şekilde sizin kredinizin iptal edildiğini duyunca delirmiş. ve kredinizin çıktığı gece jet hızıyla tekrar onay vermiş.
Naz: neden böyle bişey yapmış ki?
Tarık: babanızın dostluğu sayesinde
Naz: hımmm, peki sen ertesi sabah biz sevinirken biliyomuydun bunları.
Tarık: evet, Sadri gece arayıp söylemişti.

Naz birden ayağa fırlar.

Naz: sen de hemen gelip bize söylemedin
Tarık: evet, benim söylemem uygun olmazdı
Naz: iyi halt ettin.
Tarık: ne oldu?
Naz: madem gece söylemedin, sabah niye söylemedin?
Tarık: siz hepiniz bora’nın bu işi düzelttiğini söyleyince sustum.
Naz: pes yani pes. Ben de gittim bora’yı öptüm sen orda hiç bişey demedin yani pess
Tarık: öpeceğini düşünmemiştim.
Naz: düşünseydin ne yapardın?
Tarık: düşünseydim, onu öpmezdin.
Naz: madem düşünmedin, daha sonra niye söylemedin?
Tarık: mutluluğunuzu bölmek istemedim.
Naz: (sinirlenmiştir) aferin sana, ben gideyim elin sahtekarını, dolandırıcısını öpeyim sen orda her şeyi bilmene rağmen sus, geçen günde o sapık elimi tuttu hiçbişey yapmadın. Mert evlenme teklifi yaptı yine hiç bişey yapmadın, allah bilir tarık tekelioğlu evlenme teklifi yapsa ne yapardın.

Tarık sakin bi şekilde naz’ı dinler.

Tarık: bugün hayatının en mutlu günü olmasının nedeni bu mu yoksa?

Naz hemen tarığın gözlerine doğru bakar ve çok emin bi ifadeyle.

Naz: hayır.
Tarık: peki ne? Öğrenebilir miyim?

2

Naz ve Tarık birbirlerine bakışırken ve Tarık Naz’dan bi cevap beklerken birden odaya Ümit girer. Ve gözüne çarpan ilk şey yerdeki kırık cam kırıkları olur.

Ümit: Naz, nerde kaldın?
Naz: ben de şimdi geliyodum. Ne oldu?
Ümit: babamla endişenledik.
Naz: neden?
Ümit: şeyyy, “ben çağırırım” deyip uzun süre gelmeyince, şeyy havuza düştün sandık.
Naz: yok artık daha neler.
Ümit: ben de babama aynen öyle dedim “yok artık koskoca havuzu mu göremeyecek” dedim ama “yine de git bak dedi”. Hayrola Alfonso aynaya ne oldu?
Tarık: şeyyy…
Naz: banyoya giderken elinden kayıp düşmüş.
Tarık: yaaa öyle oldu.
Ümit: banyoda ayna yok mu?
Tarık: çivisi gevşemiş, düşüp kırılmış, ben de onun yerine bunu götürüyodum.
Ümit: anladım.
Naz: hadi geliyo musun tarık yemeğe?
Ümit: ne yemeği kızım, yarım saat oldu sen gideli.
Naz: sana da aferin, insan bi haber verir
Ümit: ne?
Naz: demek ki havuza düşsem, boğulsam yarım saat sonra aklınıza gelecem

Ümit naz’ın kulağına yanaşarak

Ümit: sen eve gelsene biraz, babamın anlatacakları var.

Ümit ve naz odadan çıkıp giderken, tarık da kanepeye rahatlamış bi şekilde oturur.

Tarık: günde 3 litre kan ha. Valla beni bile geçtin baba yalan söyleme konusunda. Ama yine de sana minnettarım baba, hem beni naz’ın gözünde en büyük yalancı olmaktan kurtardın, hem de naz’ın, tarık tekelioğlu hayranlığını bitirdin.
Kalk tarık kalk, şu cam parçalarını temizle de sen de kurtul tarık tekelioğlu’ndan. Sonra da derin bi uyku çek.

Tarık yerinden ortalığı temizlemek için kalkar.

Naz ve ümit de eve girerler. Vahi ve netice de salonda oturmaktadırlar.

Naz: ne oldu baba?
Vahi: gel otur şöyle kızım, anlatacaklarımı dinleyin, hem sen, hem de sen abla
Netice: ben senin anlattığın lafa inanmam vahi
Vahi: abla bi dinle istersen, ümit de şahit buna.
Naz: ya çatlatmadan söyleyin ne söyleyecekseniz.
Vahi: abla hani dün seninle tavla oynarken, tarık’ı çağırmıştık ya, ümit gitmişti çağırmaya
Netice: eee.
Vahi: sonra ümit yalnız geldi ve beraber gitmiştik. İşte tarık’ın odasına gittik bir de ne görelim, aynanın karşısına geçmiş kendi kendisine çok sert bi şekilde konuşuyo.
Naz: nee?
Ümit: baba o ayna artık yok
Vahi: nee?
Ümit: banyoya giderken düşürmüş dedi naz ama inanmadım.
Naz: nasıl yani, kendi kendi aynayla mı konuşuyodu.
Ümit: naz buna senin şaşırmaman lazım, malum sen de aynayla pek haşır neşirsin, ee tarık da senin yanında çalışıyo, bulaşmıştır ona da.
Naz: ümittt.
Vahi: sorma kızım çok üzüldüm tarığı öyle görünce.
Netice: kızzz hep senin yüzünden, delirttin oğlanı sonunda, yok zil, yok üniforma, mesai saati, açık hava derken kafayı yedi oğlan.
Naz: ama..
Ümit: ayrıca aynaya kızarken, sanki tarık tekelioğlu’na kızarmış gibi bağırıyodu. Sen bankacısın, ben şoförüm gibi.

Naz iyice üzülmüştür. Netice durumu anlamış ve yine aynı taktiği uygulayıp ümit ve vahi’yi yanından uzaklaştırmak için

Netice: tamam anladık, ümit vahi hadi siz gidin çay demleyin
Vahi: bugün belgin hanım’a gittim yardım istemek için ama..
Netice: anladık dedik ya, hadi hadi (bastonla kovarlar)

Vahi ve ümit gittikten sonra, naz’a döner, naz ise ağlamaklı gözlü olmuştur.

Netice: gördün mü? Kaş yapacam derken göz çıkartıyodun. Naz çok üzerine gidiyosun oğlanın benden söylemesi. Valla iyi sabır var oğlanda, onun yerinde başka birisi bir dakika sana katlanmazdı. söyle bakalım sen yaptıklarını doğru buluyo musun?
Naz: bulmuyorum da…
Netice: “da” ne? “da” ne oluyo? Vallahi sen de sopalıksın. Bulmuyosan bulmuyorum dersin eziyet çektirmezsin oğlana. (sesini inceltip taklit yaparak) “bulmuyorum da yapmak zorundayım” hayır efendim hiçte yapmak zorunda değilsin.
Naz: odama gidebilir miyim hala?
Netice: hadi git bakalım.


Naz üzgün bi şekilde odasına gider. Saatler ilerlemiştir. Tarık odasında uyuyakalmış, naz ise yatağına uzanmış hem babasının ve ümit’in anlattıklarından sonra Tarık’ın durumunu, hem de hulusi’nin onu nasıl kandırdığını düşünmektedir.

Naz: galiba halam haklı. Benim yüzümden Tarık bu hale geldi. Her şeyi bildiği halde bana söyleyemediği için hırsını aynadan alıyomuştu. Hem de karşında tarık tekelioğlu olduğunu düşünerek. Demek o yüzden kırdı aynayı. Off akılsız kafam. Hulusi amcaya uyup tarık’ı üzdüm.

Naz, bin pişman bi şekilde yatakta döner durur.

Naz: bu bana ders olsun. Günde 3 litre kan ne demek yaa, kafayı yiyecem, resmen aptal yerine kondum.

Yastığını yatağın diğer baş ucuna koyar ve kafasını gömer. Biraz sonra birden kafasını kaldırıp;

Naz: Zaten öyle değimliyim. Öyle olmasam şimdi bu karmaşa içinde olmazdım.

Tekrar doğrulur ve yastığını eski yerine koyar, sehpanın üzerinden telefonunu alır ve sırtını yastığa yaslar.

Telefonun rehberine girer.

Tarık
Tarık Tekelioğlu

Ardı ardına sıralanmış iki isim. Önce “Tarık” ın üzerine gelir. Ve kafasını pencere doğru çevirip dışarı bakar. Ardından “Tarık Tekelioğlu” isminin üzerine gelir. Bakışları önceki gibi hüzünlü değildir, sinirli bi ifadeyle bakar. Sonra “Tarık” ismini üzerine gelir ve “Ara” seçeneğinin üzerine gelir ama bi türlü arayamaz, ardından tekrar “Tarık Tekelioğlu” üzerine gelir.

---

Naz:Evet bir banka.Yani mesela.Ve de bende senin hakkında demediğimi bırakmamış biriyim.Sende bunu biliyorsun.Şöyle karşında görsen beni ne düşünürsün?
Tarık:Şoförüyle ne kadar sıcak bir ilişkisi var.Herşeyini ona soruyordur diye düşünürüm.Acele etsek iyi olucak Naz hanım yarım saat dolmak üzere.Buyrun

.
.
Naz: Of of çok geç kaldım çok.Yok benim daha hızlı bir kuaför yeni gbir kuaför bulmam lazım.Nasılım?
Tarık:Şoför Tarık gözüyle mi?Bankacı Tarık gözüyle mi?
Naz:Farketmez.Nasılım?
Tarık:Sizinle buluşucak kişi ben olmak isterdim.



--

Naz bu anları hatırlayınca iyice sinirlenir ve

Naz: hepsi senin yüzünden

Deyip birden “Tarık Tekelioğlu” ismini siler.

Naz da biran için rahatlama olmuştur. Sanki üzerinden ağır bi yük kalkmıştır. Ama hala içi sıkıntılıdır. Tarık’ı arayıp özür dilemeyi çok ister ama bir türlü telefonda “Ara” seçeneğini faaliyete geçiremez.

Naz: inanmıyorum ya, babam ve ümit artık Tarık’a deli gözüyle bakıyolar. Benim Tarık Tekelioğlu ile artık ilgilenmediğimi bi şekilde Tarık’a hissettirmem lazım. İyide hangi yüzle. Of naz of bi gurur uğruna her şeyi eline yüzüne bulaştırdın. Bak arayamıyosun bile artık. İyi de arasam ne diyecem ki. “Tarık, artık benim, Tarık Tekelioğlu ile uzaktan yakından alakam kalmadı, kafana takma” mı diyecem? Ya da “bugünün benim için en güzel olmasına vesile olan kişi sendin” mi diyecem? Of hulusi amca off, şimdi ne yapacam bilmiyorum ama sabah yapacağım ilk işi biliyorum.

3

Sabah olmuştur naz sabaha kadar uyumuş mudur, tabiî ki uyuyamamıştır. Oturur vaziyette, elinde telefon uykusuzluktan gözlerini dinlendirirken birden gözlerini açar. Telefonun göstergesi ise hala “ara”yı göstermektedir.

Naz: (kızgın) offf

Der ve telefonu yatağa atar. Daha sonra aklına sabah kalkınca yapacağı ilk iş gelir ve tekrar telefonu alır. Aradığı kişi Hulusi Tekelioğlu’dur.

Belgin ve Hulusi de henüz uyumaktadır. Belgin telefon sesine uyanır ama hulusi hala uyuyodur.

Belgin: alla alla kim bu sabahın köründe Hem de hulusi’yi arıyo.

Belgin, meraklanır ve hulusi uyanmadan telefona bakmak için kalkar.

Belgin: Naz. Alla alla sabah sabah niye arıyo bu kız? Hem de hulusi’yi. Tarık ile ilgili bişey olsaydı beni arardı. Merak ettim valla. Dur ben konuşayım.

Belgin: alo
Naz: alo hulusi amca
Belgin: naz benim, belgin teyzen
Naz: belgin teyze sabah sabah rahatsız ettim, hulusi amca ile konuşabilir miyim? Çok önemli.
Belgin: şimdi uyuyo. Ben söyleyim istersen söyleyeceklerini.
Naz: olmaz, hulusi amca’ya söylemem lazım.
Belgin: peki o zaman, kaldırıyorum.

Belgin: alla alla sesi de kötü geliyo. Ne yaptı hulusi bu kıza?

Belgin: hulusi kalk telefon… hulusi… hulusi…
Hulusi: (uyku sersemi) kaçma dur tarık, bu sefer yakalayacam seni.

Telefon açık olduğu için naz, hulusi’nin seslerini duyar ve bir kez daha üzülür.

Belgin: (hulusi’yi sarsarak) HULUSİ …
Hulusi: hııı, ne oluyo.
Belgin: hulusi telefon.
Hulusi: off belgin tam o zibidiyi yakalıyodum, uyandırdın. Sabah sabah kim arıyo.
Belgin: naz
Hulusi: naz mı? Daha önce niye kaldırmıyosun kadın. Ve telefonu.

Hulusi hızlı bi şekilde telefonu kapar.

Hulusi: alo nazcım, nasılsın, iyi misin?
Naz: hiç iyi değilim hulusi amca.
Hulusi: hayrola ne oldu?
Naz: size çok kırgınım. Hatta çok sinirliyim.
Hulusi: neden?
Naz: beni oyuna getirdiniz. Oğlunuzu yakalamak için beni kullandınız. Bir daha oğlunuz hakkında bi konuda beni aramazsanız sevinirim.
Hulusi: dur kızım yanlış anladın beni. Ben sadece.
Naz: kapatmak zorundayım, bunları söylemek için aramıştım. İyi günler.

Naz telefonu kapatır.

Hulusi: dur nazz, nazz.
Belgin: ne oldu hulusi?
Hulusi: (sessizce) ah Sadri, ah Sadri bittin sen, her şeyi naz’a ispiyonladın.
Belgin: hulusi ne oluyo söylemeyecek misin?

Hulusi, belgin’e bişey belli etmemek için güler yüzle.

Hulusi: yok bişey belgin.
Belgin: niye aramış öyleyse naz. Önemli olan şey ne?
Hulusi : (gülümseyerek) yok bişey belgin

Hulusi kaçar gibi odadan çıkar.

Belgin: demek yok bişey, foyan meydana çıktı hulusi. Ah hulusi ah ben oğullarımı kurtaramadım naz’ın şerrinden, sen kurtulacağını mı sandın. İşte böyle koyar postayı. Boşu boşuna Naz dememişler ona.

Tarık üniformasını giyip salona gelmiştir. netice hala tek başına kahvaltı masasında oturmaktadır.

Tarık: (güler yüzle ve son derece dinç) günaydın
Netice: gel karayip korsanım gel. Sabah sabah yüzümüz gözümüz bayram etsin. Seni böyle güler yüzlü, gördükçe içim açılıyo yahu. Geç otur karşıma.
Tarık: vahi beyler yok mu?
Netice: vahi’yle ümit mutfakta, naz daha uyanmadı. Boş ver şimdi onları. Sen nasılsın onu söyle.
Tarık: valla dün geceden sonra çok iyiyim.
Netice: (gülümseyerek) hayrola ne oldu dün gece.

O sırada naz salona doğru gelir. Halsiz olduğu yüzünden bellidir.

Naz: tarık, çello mu yukardan getirebilir misin? Hiç halim yok, getiremedim.
Tarık: tabi emredersiniz

Tarık, masadan kalkıp yukarı gider.

Netice: ne oldu naz, dün geceden sonra.
Naz: sorma hala, hiç halim yok. Başım dönüyo.
Netice: gitme istersen okula, odandan dinlen.
Naz: yok gitmem lazım.

Tarık çelloyu getirir.

Tarık: hemen mi gideceksiniz, yoksa sonra mı naz hanım.
Naz: yok yok, hemen çıkıyoruz.
Tarık: tamam.
Netice: bişeyler yeseydin kızım.
Naz: canım hiç bişey istemiyo hala. Babama söylersin gittiğimi

Naz da dışarı çıkar. Tarık naz’ın geldiğini görünce kapıyı açar.

Tarık: İyimisiniz?
Naz: iyiyim iyi
Tarık: ama öyle gözükmüyosunuz.
Naz: biraz uykusuzum.
Tarık: bütün gece uyumadınız mı?
Naz: uyuyamadım.

Tarık daha fazla üstelemez.

Tarık: buyrun

Naz arabaya binecekken, hiç alışık olmadığımız bi tavırla.

Naz: sen nasılsın?
Tarık: dünden daha iyi

Naz daha sonra bişey demeden arabaya biner. Naz’ın çekingen konuştuğunu Tarık fark etmiş ve şaşırmıştır. O şaşkınlıkla arabaya biner.

Tarık: okula mı?
Naz: evet

Yol boyunca naz hep dışarı bakar ve hiç konuşmaz, tarık da dikiz aynasında sürekli onu takip eder. Ve buna biraz da kendisi sebep olduğu için onun da morali bozulur.
.
.
Okula gelirler. Naz hala sus pus. Tarık arabadan inip bagajdan çelloyu almaya gider. Naz da Tarığın kapıyı açmasını beklemeden arabanın kapısını açar. Tarık çelloyu alıp kapıyı kapatır ve naz’ın arabadan inmek için kapıyı açtığını görür.
Naz arabadan iner, bir iki saniye ayakta durur, birden ayağa kalktığı için başı dönmeye başlar, onun gözünde sanki her şey bir fırıldak olmuştur o an. Elini başına götürür ve birden arabanın içine düşer gibi tekrar oturur.
Tarık naz’ın elini başına götürdüğü an düşeceğini anlamış ve elindeki çelloyu bırakıp naz’ın yanına doğru koşar.

Tarık: nazzz

Naz’ın kollarından tutar.

Tarık: iyimisin?
Naz: başım döndü.
Tarık: istersen gitme okula, çünkü hiç iyi gözükmüyosun.
Naz: yok iyiyim ben, geçer şimdi. Birden kalkınca başım döndü.
Tarık: bu halde nasıl derse gireceksin?
Naz: bişeyim yok dedim ya. Bak geçti bile.

Naz kendisi arabadan iner. Bu sefer bişeyi yoktur. Tarık çelloyu tekrar yerinden alır. Naz çelloyu almak için elini uzatır.

Tarık: bu halde çello taşımana razı olamam.
Naz: ne?

Tarık sağ eline çelloyu alır, sol eliyle de naz’ın sağ koluna girip yürümeye başlar. Ama naz birden durup

Naz: ne yapıyosun?
Tarık: yardım ediyorum.

--
Naz:Hayırdır kapının kolunu bulamıyorsun.Uyumadın galiba sen dün gece.Ne yaptın beşik mi salladın.
Tarık:Şey köfte mideme oturdu.
Naz:Uydurma bende aynı köfteyi yedim.Mışıl mışıl uyudum
Tarık: Demekki benim bünyem seninkinden daha hassas
Naz:Senin değil sizin.Mesai saatindeyiz ama belliki sen mesaiden kaytarmak için her yolu deniyorsun.Bir üniformayı giyemedin yarım saatte.Çabuk ol marş marş marş marş marş
Tarık: Peki
Naz:Kapı kapı kapı

--

Naz bu an’ı hatırladıktan sonra birden birden tarığa içli içli bakmaya başlar. Çünkü onun tarığa yaptığını, tarık, naz’a yapmamıştır. Bu yüzden naz kendini mahçup hisseder.

Naz: neden yapıyosun bunu bana?

Naz bir an tarık’ın bunu bilerek yaptığını düşünür ve

Naz: bırak kolumu.

Naz kolunu tarığın kolundan çıkartır.

Tarık: ne oldu?
Naz: geçen gece de sen uyumamıştın ben sana kötü davrandım, şimdi bana iyi davranarak intikam alıyosun benden.

Naz okula doğru yürümeye başlar.

Tarık: naz saçmalama.

Peşinden koşar ve kolundan tutar. Naz çok üzgündür.

Tarık: naz, sen bana ne kadar kötü davransan da emin ol ben senden intikam almaya çalışmam, bunu çok iyi biliyosun. Şimdi koluma giriyosunnn ve beraber okula gidiyoruz.

Naz’ın üzgünlüğü gitmiştir. Tarık naz’ın kolunu tutar. Ve yürümeye başlarlar.

Naz: derse de gir istersen.
Tarık: benim için fark etmez. Hatta size ders bile verebilirim.

Naz hafifçe gülümser. Tarık, naz’ın gülümsediğini görünce biraz olsun o da rahatlar.

Naz: hani dün demiştin ya “benim bünyem seninkinden daha hassas” diye.
Tarık: evet
Naz: sanırım benim bünyem de en az seninki kadar hassas.
Tarık: e olacak o kadar sürekli aynı havayı soluyoruz.

Tarık okulun önüne kadar naz’ı getirmiştir.

Naz: tamam içeri girmene gerek yok, ben giderim artık.
Tarık: isterseniz sınıfa kadar…
Naz: yok yok. Saat 3 te bitiyo dersim.
Tarık: bişey olursa ben buradayım.
Naz: ne? Burada mı bekleyeceksin?
Tarık: başka işim yok. Beklerim burda.

Naz tarık’a gülümser. Ve okula girecekken

Naz: sağol
Tarık: görevim.
Naz: dikkatli ol.
Tarık: neden?

Naz gözleriyle okulun bahçesini gösterir, yani kızları kasdeder. Ve içeri girer. Tarık da naz’ın ne demek istediğini anlamış ve gülümseyerek arabanın yanına doğru gider.

4

Naz sınıfına, Tarık da arabanın yanına gitmiştir. Naz’ın sınıfında çello çalmak için özel olarak hazırlanmış sıralar ve düzenekler vardır. Naz bi yere oturur ve dersin başlamasını beklerken kapıdan iki kız arkadaşı konuşarak girer ve Naz’ın arkasına otururlar.

Arkadaş1: dışarıdaki çocuğu gördün mü ne yakışıklıydı.
Arkadaş2: ayyy evet yaa.

Naz birden irkilir ve kaşlarını çatarak onlara kulak misafiri olur.

Arkadaş1: yanındaki de sevgilisiydi heralde.
Arkadaş2: ne şanslı kızlar var yaa.
Arkadaş1: ama sanki çocuk kaçmaya çalışıyo gibiydi.
Arkadaş2: o kızı tanıyorum ben, şımarığın teki, bıkmıştır tabi çocuk.

Naz’ın uykulu gözleri yakışıklı, sevgili, kaçmak gibi kelimeleri duyunca faltaşı gibi açılmıştır. Aklına hemen Tarık gelmiştir.

Naz: ah Tarık ah, daha biraz önce dikkatli ol dedim, ben içeri girer girmez hemen… Ama suç bende dışarıda beklemesine izin vermeyecektim. Hemen arayıp gitmesini söyleyecem.

Yerinden kalkıp hızla sınıftakilerden uzak bi yere gidip tarık’ı arar. o sırada da Tarık’ı, Belgin arar.

Tarık: alo
Belgin: alo Tarık
Tarık: annecim nasılsın?
Belgin: ben iyiyim Tarık, asıl seni sormalı. Dünden beri bi değişiklik var mı, yoksa yine aynalarla konuşmaya devam mı ediyosun diye bi arayım dedim.
Tarık: çok iyiyim anne, merak etme, dünden beri çok şey değişti, ayna mayna yok artık.

Naz: (endişeli) meşgulll, tabi kız tarık’tan telefonunu aldı, okula girer girmez de dayanamadı yine tarık’ı aradı.”

Belgin: gözümle görmeden inanmam Tarık. Baban gitti, işin yoksa gel eve. Sana da babana da güvenmiyorum artık.
Tarık: aşk olsun anne, iyiyim dedim ya. Hem şuan işim var, istesem de gelemem.
Belgin: nerdesin şimdi sen?
Tarık: okulda, naz’ı bekliyorum.
Belgin: okulda… naz’ı bekliyosun… oğlum saat 10,30. kaçta çıkacak naz okuldan.
Tarık: üçte.
Belgin: oğlum sen manyak mısın? Tam 4,30 saat bekleyecek misin orda?
Tarık: anne, kız biraz hasta, zar zor geldi zaten okula, acil bişey olursa diye..
Belgin: sus Tarık sus.

Naz: hala meşgulll, yuh yani ne konuşuyolar böyle. Ama ben bunun hesabını sorarım sana Tarık.

Naz yerine sinirli sinirli oturunca.

Arkadaş1: hayrola naz, şoförün artık dışarıda mı bekliyo seni?

Naz heyecanla arkasına döner.

Naz: neee?
Arkadaş1: şoförün diyorum, biz gelirken kapıda gördük de.
Arkadaş2: şanslı kızlardan ikincisi de naz. Öyle bi şoförüm olacakkk ahhhh ah

Naz şaşkın şaşkın kızlara bakar.

Arkadaş2: naz, dikkat et kaçmasın.

Naz’ın arkadaşları gülüşürler. O sırada da hoca sınıfa girer.

Naz: (kıskandırırmış gibi) kaçacak olsa dışarda beklemez heralde.

Der ve rahatlamış bir şekilde ve yüzünde gülümseme ile önüne döner.

Tarık ve belgin de telefonda konuşmaya devam eder.

Tarık: anne bi de sen üzme beni
Belgin: (ağlamaklı) benim biricik Tarık’ım vardı, sonra bi öğrendim Tarık’ım olmuş Alfonso Tarık, dünya başıma yıkıldı. O da yetmezmiş gibi bir de şoför Tarık çıktı ortaya. Babandan saklayacam diye hayatımın en stresli günlerini yaşadım. Bu da yetmedi, dün şoför Tarık’ın, koruma Tarık olduğunu öğreniyorum, şimdi de hasta bakıcı Tarık olduğunu. Oğlum senden kaç tane var?
Tarık: (bıkkın bi ifadeyle) anneee
Belgin: (ağlamaklı) ben bir tane daha başında herhangi meslek ismi bulunan bir Tarık duymak istemiyorum.

Belgin sinirli bi şekilde telefonu Tarık’ın yüzüne kapatır.

Tarık: ah anne ah, niye şoför, koruma, hasta bakıcı olduğumu biliyosun hala üzerime geliyosun, ne deyim sana.

Filiz: ne oldu anne? Abim ne yaptı yine?
Belgin: daha ne olsun bu sefer de hasta bakıcı olmuş.
Filiz: (gülerek )a a cidden. Kimin bakıcısı olmuş?
Belgin: (yan gözle bakarak) soru mu bu filiz?
Filiz: (sözümü geri aldım tavrıyla) tabi ki naz’ın

Hulusi de bankaya gelmiştir. Naz’ın söylediklerinden ötürü sinirlidir. Odasına girmeden sekreterine

Hulusi: çabuk sadri’yi arayın gelsin bankaya.
Sekreter: Sadri beyy…

Hulusi sadri’nin yeni mekanının banka olduğunu bilmeden ve sekreterin sözünü tamamlamasına fırsat vermeden odasına girer. Tabi odasına girip koltuğun üzerinde sadri’nin yattığını görünce önce korkar, sonra sinsi sinsi ve sırıtarak horul horul uyuyan sadri’ye doğru yaklaşır.

Hulusi: (sessizce) bittin sen Sadri, gökte ararken, koltukta buldum seni.

Der ve uyuyan sadri’nin boğazına sarılarak onu uyandırır.

Hulusi: (bağırarak) bittin sen Sadri bittiinnn
Sadri: (kısık sesle) hulusi amca
Hulusi: sen nasıl naz’a her şeyi anlatırsın haa, nasıllll?
Sadri: ne naz’ı, ne anlatması?
Hulusi: bilmiyomuş numarası yapma, naz’ı takip ettiğimi sen söyledin di mi heee?
Sadri: valla ben söylemedim. Ben naz’ı görmedim bile.
Hulusi: sen söylemediysen kim söyledi o zaman heeee?
Sadri: bilmem.

Hulusi sadri’nin boğazını bırakır. Ve düşünerek

Hulusi: sen söylemediysen, kim söyledi acaba?
Sadri: (ciddi bi şekilde) filiz söylemiş olmasın?
Hulusi: boşver şimdi kimin söylediğini, naz’ın gönlünü almak lazım.
Sadri: boşver mi? Boşuna mı boğazıma sarıldın o zaman?
Hulusi: aman, “boşuna mı boğazıma sarıldın o zaman”mış. Koltuğumda yattığına say.
Sadri: nee?
Hulusi: hem belki horlamana da iyi gelir aşırı zorlama.
Sadri: biraz daha zorlasaydınız, hiç horlamama gerek kalmayacaktı valla.
Hulusi: neyse kes kes, şu kızı arayım da özür dileyim bari.


Tarık dışarıda, Naz ise derstedir. Tarık bi arabanın etrafında tur atarak, bi arabanın yanındaki ağaca sırtını dayayarak zaman geçirmeye çalışırken, Naz da sınıfta çello çalar. Ama çello ile Naz hep hüzünlü zamanlarda buluştuğu için Naz çelloyu çalarken babasının, Ümit’in, ve halasının Tarık hakkında söylediklerini, Tarık’ın aynayı sinirle kırışını ve Hulusi’nin onu nasıl kandırdığını düşünerek ister istemez üzülür.

Sadri: açmıyo mu?
Hulusi: yokk, kız haklı ben olsam ben de açmam.
Sadri: şimdi ne olcak?
Hulusi: yürü Sadri gidiyoruz
Sadri: nereye?
Hulusi: Vahilere, aklıma çok güzel bişey geldi kendimi affettirecek. Hem belgin’e hem de naz’a. Bi taşla iki kuş vurmuş olacam.

.
.
Naz’ın Hocası: şimdilik bu kadar yeter arkadaşlar 15 dakika ara.

Naz “ara” lafını duyunca hemen çantasından telefonunu çıkartır ve hulusi amca’nın 6 kere aradığını görür. Ama oralı olmaz, Tarık’ı arar. Tarık da arabanın ön kaputunda oturmaktadır.

Tarık: alo
Naz: alo
Tarık: bişey mi oldu?
Naz: yoo, öylesine arayım dedim. Hala bekliyo musun dışarda?
Tarık: evet, arabanın önünde oturup etrafa bakınıyorum.
Naz: boşuna bekliyosun biliyosun di mi?
Tarık: olsun, bu sayede okulun güzelliklerini görmüş oluyorum.
Naz: nasıl yani? ne güzellikleri?
Tarık: biliyosun ben üniversite okumadım, bu sayede havasını tadıyorum.
Naz: haaa. Anladım. Bi sorun yok di mi?
Tarık: yok yok
Naz: iyi o zaman sonra görüşürüz.
Tarık: görüşürüz.

Naz telefonu çantasına koyarken, birden dışardan gök gürültüsü sesi duyulur. Naz hemen pencereden dışarı bakar ve pencerenin yanına gider Dışarıda şakır şakır yağmur yağmaktadır.

Naz: (endişeyle ve kısık sesle) Tarıkkk

Naz hızla sınıftan çıkarken arkasındaki arkadaşı

Arkadaş1: ne oldu naz şoförün mü kaçtı?

Diye alaylı bi şekilde bağırır ve yanındakiyle gülüşürler. Naz dışarı çıkmıştır, yağmur yağdığı için koşar adımlarla yürür ve arabaya doğru yaklaşır. Yağmur çok sert olmasa da insanı ıslatacak kadar yağmaktadır. Tarık da naz’ın geldiğini görür ve oturduğu yerden kalkar. Naz artık Tarık’ın yanındadır.

Tarık: hayrola bişey mi oldu?
Naz: sen ne yaptığını sanıyosun?
Tarık: ne yaptım ki?
Naz: sırılsıklam olmuşsun. Yağmur yağıyo görmüyo musun?
Tarık: görüyorum.
Naz: e arabaya niye binmedin?
Tarık: sen demiştin ya “ iyi bi şoför patronunu dışarıda bekler “ diye
Naz: saçmalama Tarık, öyle dediysem bile, bu yağmurun altında da durulmaz. Üşüteceksin yine. Bin arabaya.
Tarık: iyiydi böyle

Naz Tarık’ın kolundan tutup, arabaya doğru götürür.

Naz: bin dedimmm.

Naz, Tarık’ı arabaya bindirdikten sonra, kendisi de diğer ön koltuğa biner.

Naz: şimdi doğruuu, eve gidip kıyafetlerini değiştiriyosun.
Tarık: başka üniforma yok ki
Naz: boşver üniformayı, ne giyersen giy.
Tarık: şapka ?
Naz: (sinirle) tarıkkk. Sonra da saat 3 e kadar gelmiyosun. Saat tam 3 te geliyosun tamam mı?
Tarık: tamam
Naz: söz ver
Tarık: neden üşütüp hasta olmamdan bu kadar korkuyosun ki, ya da bu kadar ilgileniyosun?

Naz Tarık’a bakıp, kısa bi süre söyleyim mi söylemeyim mi ikileminde kaldıktan sonra;

Naz: dağ evinde benim yüzümden hasta olmuştun, sana bişey olcak diye çok korkmuştum. Şimdi de benim için burda beklerken hasta olmanı istemem.

Tarık gülümser ve;

Tarık: belki çorbanı özlemişimdir.

Naz, Tarık’ın omzuna vurup gülümseyerek

Naz: öff tarıkkk, şakanın sırası değil. Hadi ben geç kalıyorum, hoca girer birazdan derse.

Naz arabadan iner ve kapıyı kapatmadan

Naz: Bak hasta olursan bu sefer çorba yapmam haberin olsun.
Tarık: o zaman ben gidip hemen üzerimi değiştireyim. Yalnız sen de ıslandın.
Naz: (gülerek) belki ben de hasta olup çorba içmeyi özlemişimdir.
Tarık: kim yapacak çorbayı?
Naz: artık kimin yüzünden hasta olduysam…

5

Tarık eve gidiyordur ama hulusi’nin de geleceğinden haberi yoktur. Hulusi ve Sadri vahilere önce gelir.

Hulusi: sen kapıda bekle Sadri
Sadri: neden?
Hulusi: neden olacak, belki bizim zibidi oğlan naz’la buluşmaya falan gelir. sen de tarık gelince direk bana söyleyeceksin diye
Sadri: iyi de beni görünce, sizin de burada olduğunuzu düşünmez mi?
Hulusi: sen de o seni görmeden bana haber verirsin Sadri.

Hulusi arkasını dönüp kapıyı çalar. Kapıyı vahi açar.

Hulusi: ooo vahicim nasılsın, iyi misin?
Vahi: hulusi?
Hulusi: dedim ne zamandır uğramadım size, bi gidip uğrayayım, halini hatrını sorayım dedim.
Vahi: iyi yapmışsın, girsene içeri.

Hulusi içeri girerken Sadri’ye dönüp

Hulusi: unutma tarık gelince hemen bana söylüyosun.
Sadri: tamam.

Hulusi içeri girer girmez, Tarık eve gelir, hulusinin arabasının arkasına park eder arabayı.

Tarık: Sadri.
Sadri: oğlum hemen git buradan
Tarık: babam mı?
Sadri: evet şimdi geldi.
Tarık: gel benimle.

Tarık ve Sadri müştemilata doğru giderler. Tarık aceleyle kıyafetlerini giyer. Dışarda bekleyen sadri’ye.

Tarık: bi bahaneyle babamı, kapının önüne çıkartmalısın oğlum.
Sadri: neden?
Tarık: benim eve girmem lazım.
Sadri: iyi de nasıl çıkartacam.
Tarık: babam seni kapı önüne niye dikti.
Sadri: seni görünce … anladımmm tamam.
Tarık: çıkartacağın zaman önce beni çaldır, ben arka kapıdan girerim içeri.
Sadri: tamam.

Sadri ön kapıya gider. Tarık da bahçeye açılan kapının tarafına görünmemek için saklana saklana gider.

Sadri tarık’ı çaldırır ve tarık tetikte bekler. Çaktırmadan da camdan bakar.

Sadri: hulusi amca tarıkk..
Hulusi: neee?
Vahi: bizim tarık mı?
Hulusi: yok bizim tarık.

Hulusi aceleyle dışarı koşar, vahi de şoför tarık’ın geldiğini düşünür ve o da telaşla dışarı çıkar, netice içerde kalır. Babasının çıktığını görün tarık hemen kapıyı açar ve koşarak yukarı çıkar.

Netice: ne oluyo yaa, hangi tarık geldi anlamadım valla.

Hulusi: Sadri hani tarık
Sadri: tühh o değilmiş. Yanlış görmüşüm demek.
Vahi: ohh
Hulusi: o zaman gözünü dört aç Sadri, bi daha yanlış görme.

Vahi ve hulusi içeri girer. Tarık da naz’ın odasına girip biraz bakındıktan sonra koltuğun üzerinde gördüğü naz’ın hırkasını hızlıca alıp aşağı inecekken merdivenin son basamağında babasının içerde olduğunu görür. Ve hemen yere çömelip yavaş yavaş tekrar yukarı çıkar.

Tarık (sessizce) ne yaptın sadri, babam hala içerde.
Sadri: valla elimden geleni yaptım.
Tarık: ne yapacam ben şimdi. Yaktın beni oğlum.
Sadri: elimden bu kadar geldi tarık. Bi daha çıkarayım mı dışarı?
Tarık: babam bi daha çıkmaz. Bekle ben seni birazdan ararım.

Tarık, naz’ın odasına tekrar girer. Odanın içinde ne yapacağını, dört dolanarak düşünür. Ve birden gözüne pencere takılır.

Tarık: Sadri, havuz tarafına gel.

Tarık, naz’ın odasından, naz’ın daha önce oturup hüzünlendiği yere çıkar.

Tarık: ah baba ah, bu iki olacak. yakında senin yüzünden sağlam ayağım kalmayacak.

Tarık atlayacağı yere bakar. Biraz da korkar.

Tarık: o kadar da yüksek değilmiş yaa, hem yerler de beton değil.

Sadri gelir.

Sadri: oğlum ne yapıyosun sen, manyak mısın?
Tarık: susssss. Sessiz ol.
Sadri: (sessizce) manyak mısın?
Tarık: tut şunu

Naz’ın hırkasını atar, hırka tam da sadri’nin suratına gelir. Tarık tam atlayacakken birden durur.

Tarık: (sessizce) Sadri, müştemilattan kanepenin yastıklarını getirsene?
Sadri: tarık, saçmalama, bi yerini kıracaksın, ben babanı kandırırım o zaman çıkarsın.
Tarık: onun için artık çok geç, hadi çabuk getir.

Sadri müştemilata gidip, 2-3 tane yastığı kucaklayıp tarık’ın atlayacağı yere koyar.

Sadri: (yastıkları koyarken) ya ne gerek vardı yastıklara ben tutardım seni?
Tarık: tut o zaman (atlayacakmış gibi yapar)
Sadri: (korkuyla) dur dur dur şaka yaptım canım.
Tarık: o zaman ordan çekil de şakan gerçek olmasın.

Sadri bir iki adım geri çekilir. Tarık da önce oturur, ayaklarını sarkıtır ve gözlerini kapatıp, yastıkların olduğu yere doğru yavaş çekimde atlar.

Sadri: oh bee, bişeyin var mı?
Tarık: hırka nerde?

Tarık hırkayı alır ve hızla uzaklaşır. Hiç bişey olmamıştır Tarık’a

Sadri: bişey değil. görevim.

Sadri yerden yastıkları toplarken, tarık da arabaya binip ordan uzaklaşır.

Tarık hırkayı alınca saatin 3 olmasını beklemeden okulun önüne gelir. Ama naz elinde çello ayakta dikilmektedir. Tarık arabayı durdurur ve hemen iner ve naz’ın yanına gider.

Tarık: erken çıkmışsın
Naz: evet hoca erken bıraktı.
Tarık: neden aramadın?

Naz gülümser

Naz: bilmem, belki geleceğini bildiğim içindir.

Tarık da gülümser ve naz’ın elinde çelloyu alır, naz arabaya binmek için gider, Tarık çelloyu arabaya yaslar ve naz’ın kapısını açıp arka koltuktan naz’ın hırkasını çıkarıp, giymesi için naz’a uzatır.

Tarık: netice hala yolladı

Naz’ın üzerinde zaten ince bir kıyafet vardı yağmurun ıslaklığı biraz da olsa duruyodur. Tarık’a inanmamış bir ifadeyle bakıp;

Naz: yaaa

Der ve Naz hırkayı giyip arabaya biner. Tarık da çelloyu koyup o da arabaya biner. Daha arabayı çalıştırmadan;

Naz: demek halam yolladı hırkayı.
Tarık: evet
Naz: neden?
Tarık: sabah biraz halsizdiniz ya, üzerinize bişey almadığınızı görmüş, beni görünce de bunu yolladı size?
Naz: atma
Tarık: ne?
Naz: aceleyle eve gidip, buraya geldiğin belli, üzerindeki kıyafetler bile dünki kıyafetler. Ne ara eve girip hırka almaya fırsatın oldu ki?

Tarık dikiz aynasından yalancılığı ortaya çıkmış gibi bakar.

Tarık: senden de bişey kaçmıyo.
Naz: hadi eve girdin diyelim nasıl aldın hırka mı? Ne hakla giriyosun odama ben yokken?
Tarık: (gülümser) nasıl yani anlamadım.
Naz: nasıl aldın diyorum? Gerisini boşver.
Tarık: valla hulusi amca’ya görünmeyim diye, baya zorlanarak aldım.
Naz: hulusi amca bizim evde mi?
Tarık: evet
Naz: onu göze alarak, taa benim odama çıkabildin demek? Hayatını tehlikeye atmışsın valla.
Tarık: biraz öyle oldu.
Naz: şimdi bu hırkayı çıkartsam kesin “boşu boşuna hayatımı tehlikeye attım “dersin di mi?
Tarık: hayır, “iyi ki hayatımı tehlikeye atmışım, getirdiğime deydi” derim.
Naz: tamam işte aynı şey, çıkartırsam demek ki “boşu boşuna hayatımı tehlikeye attım” diyecektin.
Tarık: hayır, eğer çıkartırsan, “patronum kendisine yapılan iyiliğin boşu boşuna yapılmamasını istediğini” düşünürdüm.

Naz bu sözün üzerine hırkayı çıkartır.

Naz: madem öyle çıkartırım o zaman.
Tarık: ama ben boşu boşuna yapmadım ki.
Naz: ben de o dediğini istemedim ki?
Tarık: ne istedin peki?
Naz: doğruyu söylemeni
Tarık: şunu daha önceden söyleseydin ya
Naz: ne yapayım sen de en başından doğruyu söylemiyosun.

Tarık dikiz aynasından naz’a güler.

Naz: bak hala söylemiyosun.
Tarık: siz üşümeyin diye getirdim.
Naz: hah işte şöyle, açık ol benimle.

Tarık arabayı çalıştırır ve giderken.

Tarık : (sessizce) bi de çorba yapmak zorunda kalmayım diye.
Naz: ne dedin?
Tarık: yok bir şey
Naz: var bir şey
Tarık: şeyy nereye gidiyoduk.
Naz: çorba diyoduk. Duymadım sanma
Tarık: peki tamam, çorba yapmasını bilmediğimden, sana çorba yapıp rezil olmak istemememin de etkisi var bunda.
Naz: ben de yapmasını bilmiyodum ama yaptım.
Tarık: ama belkıs hanım öğretti sana. Bana kim öğretecek.
Naz: hasta hasta ben öğretecek değilim heralde.
Tarık: berrak’ın yokluğunu arayacam desene?
Naz: yaa tabi, o öğretirdi sana, hatta çorbanın tuzunu da senin elini tutup beraber koyardınız. “Ayarı şu kadar olacak“ diye.
Tarık: ama neyse ki hasta değilsin.
Naz: aman neyseki.
Tarık: ama hala o hırkayı giymeme konusunda ısrarcıysan, şimdiden söyleyim çorba falan yapmam.

Naz dikiz aynasına ters ters bakıp hırkayı giyerken, birden gülmeye başlar.

Tarık: ne oldu?
Naz: ilk çorba yapışım aklıma geldi, biran senin de ilk çorba yapacağın günü düşününce tutamadım kendimi.
Tarık: bu kadar komik miydin?

Naz’ın gülümsemesi birden sinire dönüşür.

6

O sırada naz’ın telefonu çalar. Arayan hulusi’dir. Ama naz açmaz telefonu

Tarık: neden açmıyosun?
Naz: boşver.
Tarık: arayan kim?
Naz: hulusi amca.
Tarık: ayıp olmasın
Naz: asıl onun bana yaptığı ayıp. Bana oğlunu melek gibi gösterip, beni oyuna getirsin, ben telefonu açmayınca ayıp olmasın.
Tarık: haklısın. Belki önemli bişey diyecektir, özür dileyecektir.
Naz: biliyorum, açmadığıma göre özrünü de kabul etmiyorum. Hulusi amca sen çıkarken bizdeydi di mi?
Tarık: evet
Naz: o zaman hemen eve gitmeyelim yaa. Onunla yüzleşmek istemiyorum.
Tarık: nereye gidelim o zaman.
Naz: offf, bilmem.
Tarık: yemek yedin mi?
Naz: canım istemiyo
Tarık: sinemaya gidelim mi? Aşkının yeni filmi çıkmış.
Naz: ne aşkı, kimin aşkı?
Tarık: jonny diyorum. En büyük aşkınızdı ya.
Naz: hıımmm, yok, zaten yeni yeni moralim yerine geliyo, o karalık sinema salonuna girmek istemiyorum. En iyisi sahile gidelim, temiz deniz havası
Tarık: (alaycı ifadeyle) mis gibi erguvan kokusu
Naz: (gülerek) merak etme oraya gitmeyecez, deniz kenarı bi yer dedim.
Tarık: anladım.

Naz güler.

Naz: hiç güleceğim yoktu alemsin tarık
Tarık: ya öyleyimdir. O erguvanların kokusunu öyle bi içime çektim ki hayatta unutamam.

Naz gülerken tarık dışarıda bişey görür ve aniden arabayı durdurur.

Naz: ne oldu?

Tarık arkaya dönüp,

Tarık: pamuk helva sever misin?
Naz: ne diyosun bayılırım. Uzun zamandır yememiştim.
Tarık: iyi o zaman.

Tarık arabayı sağa yanaştırıp, iner ve yolun karşısında pamuk helva satan kişinin yanına gidip, 2 tane pamuk helva alır. Ama naz birden arabadan inip, tarık’a bağırır.

Naz: (eliyle işaret parmağını gösterip) bir tane daha alll.
Tarık: tamam.

--

Tarık ve naz sahile gelmişlerdir. Ve ellerinde pamuk helva yiyerek yürürler.

Tarık: bu kadar çok sevdiğini bilmiyordum?
Naz: neyi?
Tarık: pamuk helvayı diyorum, araba da hemen yedin bir tanesini.
Naz: evet çok severim.
Tarık: söyleseydin bu kadar çok sevdiğini daha önceden alırdım.
Naz: neleri sevdiğimi hemen söyleyecek değilim heralde.
Tarık: doğru, ilk geldiğim zamanlarda dürümü, bi kaç ay önce de çay-simiti çok sevdiğini söylemiştin.

Naz ters ters tarık’a bakar.

Naz: bana diyeceğine sen kendine bak. Ben de senin sadece mücveri sevdiğini biliyorum.
Tarık: ben de neleri sevdiğimi hemen söylemem.
Naz: 10 aydır belli zaten.
Tarık: ne?
Naz: oturalım mı şuraya?
Tarık: tamam

Naz sahildeki banka oturur.

Naz: ne kadar garip di mi?
Tarık: garip olan ne?
Naz: sen de hulusi amca’dan kaçıyosun, Tarık Tekelioğlu da. hadi seni biliyorum, aranız bi şekilde bozuk. Ama oğluna neden bu kadar kızgın onu tam anlamadım.
Tarık: italya’ya okuyacam diye gidip okumazsan, paraları hatunlarla yersen kim olsa kızgın olur.
Naz: (kaşlarını kaldırıp) italyaaa.
Tarık: ne oldu?
Naz: önce filiz’le kardeş olmanız, sonra hulusi tekelioğlu, şimdi de İtalya. Bu kadar tesadüf olamaz heralde.
Tarık: dünya ne kadar küçük diye boşuna dememişler.
Naz: ne var şu İtalya’da anlamadım, mert de İtalya’dan gelmişti. İtalyan erkeklerinin yakışlılığını mı merak ettiniz yoksa?
Tarık: bilmem belki etmişlerdir? Ne de olsa ikisi de yakışıklı
Naz: hiçte bile, bi kere mert yakışıklı değildi, tarık tekelioğlu’nu ise hiç görmedim, annesi babası o kadar methetti ama ne kadar yakışıklı olsa da benim için artık fark etmez. Umrumda değil.

Naz bunu dedikten sonra pamuk helvasını ısırır. Eksik bişey kalmıştır. Çok geçmeden tarık bu eksikliği dile getirir.

Tarık: ya ben?

Naz hemen Tarık’a bakar.

Naz: ne olmuş sana?
Tarık: ben yakışıklı mıyım?
Naz: oooo, senin yakışıklılığını değil italya, dünya tescillemiş, benim söyleyip söylemem bişeyi değiştirir mi?
Tarık: bilmem belki değiştirir. Hem güzellik göreceli bişeydir. Bak mesela ben mert’e yakışıklı dedim, sen “hiçte bile” dedin. Ama sen bana uyup ona yakışıklı demedin.
Naz: dünya haklıymış desem.
Tarık: sana göre yakışıklıyım yani?
Naz: off tarıkk, ben sana “ben güzel miyim” diye soruyo muyum?
Tarık: evet
Naz: ne zaman sordum?
Tarık: şimdi
Naz: “ben güzel miyim” demedim ki.
Tarık: off naz illa güzel olduğunu söyleteceksin bana.
Naz: ne yani sormasam söylemeyecek misin?
Tarık: ne sordun ki bana?
Naz: “ben güzel miyim?” dedim ya.
Tarık: ne zaman?
Naz: off tarık, bi güzel olduğumu söyleyeceksin, o kadar laf ediyosun. (gülerek) ayrıca sakalında o pamuk helva dururken şuan sana “yakışıklısın” dememi bekleme.

Tarık da bunun altında kalmayıp. Yanağını temizlerken.

Tarık: çok klasik olacak ama, güzel olduğunuz kadar küstahsınız küçük hanım.

Naz, tarık’tan güzel olduğunu söylediği için küstah lafına bişey demez.

Naz: eve gidelim artık
Tarık: hulusi amca?
Naz: gitmişlerdir heralde.

Naz ve tarık eve doğru giderler, hem de Hulusilerin hala evde olduklarını bilmeden…